Uçurumun Kıyısında

UÇURUMUN KIYISINDA
Canları cehenneme hepsinin! Ellerine fırsat geçmeyegörsün insanın iliklerini sömürürlerdi. Leş görmüş akbabalar… Bankalar, imalatçı firmalar, parçacılar, pazarlamacılar… Düne kadar bizimle çalışırsanız şöyle avantajlara sahip olursunuz, size cazip teklifimiz var, parçayı bizden alın parayı hallederiz, diye karşımda kılıktan kılığa girenler şimdi telefonuma dahi bakmıyorlardı. Ben bu hale düşecek adam mıydım? Düşmüştüm işte. Lanet olası adam yüzünden… Sana ne! Ne hali varsa görseydi! İyilikten maraz doğmuştu işte! Adamı kurtaracağım diye atarsan evrakların altına imzayı sonun böyle olurdu işte! Neyse sıfırı tüketsem de çok şükür tefeciye bulaşmadan borçlarımın hepsini temizlemiştim.
Ardıma bakmadan yürüyordum. İki yanımdan gürül gürül akan trafiğe aldırmıyordum. Beynimin kıvrımlarında dolaşan apseli düşüncelerden kurtulma çabasıyla sadece yürüyordum. Korkularımın üstüne gitmeye cesaret edemiyordum. Yürüyordum kaldırımlardan kaldırımlara. Beni bana unutturması için korna sesleri, bağırmalar, acı fren seslerinden medet umuyordum. Evden çıkalı o kadar zaman olmuş ona bile aldırış etmiyordum. Elini açmış yardım isteyen dilenciden daha çok acıyordum kendime. Kuşlar uçuşuyorlardı, ben her adımımı attığımda onların kurtuluşları iki kanat çırpmaktan ibaretti. Tekrar uçabileceğim günün hayaliyle kuşlara özenerek yürüyordum.
Kafamın bedenime ne kadar yük olduğunu bilerek yürüyordum. Takatim tükeniyordu yavaş yavaş. Adımlarım yavaşlıyordu. Cami önünde banklar vardı. İnsanlar oturuyordu öbek öbek. Gençler, yaşlılar; taşradan, şehirden, kadınlı erkekli insanlar… Yarısı güneşte kalan bank boştu. Gölgeye oturdum. Şadırvanda kimi su içiyor kimi abdest alıyordu. Bedesten her zamanki canlılığıyla doluyor boşalıyordu. Aktarlardaki taze çekilmiş kahve kokusu baharat kokularını bastırıyordu. İnce sakallı, saçları özenle yana taranmış, iyi giyimli yaşlıca biri selam verip yanıma oturdu. Derdin, sıkıntının emaresi olmayan sakinlikle etrafını gözlüyordu.
Oysa ben…
Afrika vahalarında aslanlar tarafından parça parça edilmiş ceylan yavrusundan farksızdım. Yıkılmıştım bir kere. Etrafımı saran kalabalıktan eser kalmamıştı. İlk önce, sen olmazsan bizim halimiz nice olur, diye ağızlarından salyalar akıtanlar elini eteğini çekmişti. İhsanda bulunduğum niceleri yangından kaçarcasına uzaklaşmışlardı. Sözünün üstüne söz söylemediğim, saygıda kusur etmediğim büyüklerimin yüz çevirmelerine ne demeliydi? Kendimden bildiğim, varlığımı vakfettiğim yeğenlerim, akrabalarım bir bir selamı kesmişlerdi. Eş, dost, tanıdık, arkadaş ne varsa hepsinden darbe yemiş haldeydim; viraneydim.
Bütün bunlar üç hafta içerisinde olmuştu. On kişiye ekmek kapısı olan atölyem, ardından arabam, evim derken kalakalmıştım işte böyle beş parasız.
Bu kadar kolay mıydı gülerken ağlamak?
Kendi iç dünyamda fırtınalarla mücadele ediyordum. Ta ki yanımda oturan adamın bana nereli olduğumu sormasına kadar… Tatlı, kadifemsi, insanı teskin eden bir ses tonu vardı. Donuk, bir o kadar da isteksiz davranmıştım. Hem kendimle savaşım bitmemişti. Başımdan savmak adına öylesine cevap vermiştim. Beklenmedik şekilde aramızdaki muhabbet düğümü çözülüvermişti.
Anlattıkça anlatıyordu. O anlattıkça güven kapıları aralanıyor, her kapıdan geçişte kafamdaki ağırlık azalıyor, bedenim hafifliyordu.
Çırak olarak başladığım tamirhanede maharetlerimi gösterip kalfalığa, oradan ustalığa geçişlerimi, yetinmeyip organize sanayide beş yüz metrekarelik fabrikayı andıran atölyeye sahip oluşumu anlattım uzun uzun. Derdime merhem olacak hekim dikkatiyle dinliyordu benim öykümü. Susunca gözlerini çekti. Caminin kıble tarafındaki tek şerefeli minaresine sanat hayranı seyyah gözüyle baktı bir süre. Mütebessim haline bilgeliğini de eklemiş, samimiyeti artıracak şekilde bana doğru dönmüştü.
Hocası karşısında edebini takınan talebe tavrıyla kafamı yere eğmiştim. Acelesi yoktu, arada duruyor gelip geçenlere bakıyor tekrar anlatmaya devam ediyordu. İnsanları daha iyi tanımama, zayıf olduğum, güçlü olduğum yönlerimi öğrenmeme, anlamama, gerçek dostları görmeme ve daha birçok güzelliğe vesile olduğunu söyledi yaşadıklarımın. O anlattıkça dibe vuran adam değil de hayatı yeniden yaşamaya hazırlanan o eski küçük çırak oluyordum.
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...